Translate

28 Mart 2014 Cuma

Modern Şehir mi Dediniz?


     Changi Havalimanı'nda valizlerimizi almayı beklerken gördüğümüz "Kelebek Bahçesi" ve "Kinetik Yağmur" yönünü gösteren tabelalar nasıl bir şehre geldiğimiz hakkında ipuçları veriyordu vermesine ama sonrasında şehirde gördüklerimize yine de şaşırmamak elde değil.      Singapur kimilerine göre barındırdığı Çinli, Hintli, Malay, Tamil ve diğer halkların nüfusuyla Asya'nın bir mikrokozmosu, kimilerine göreyse katı kuralları ve refahıyla Asya'daki İsviçre. Bize göreyse "bahçeşehir" diye bir şey varsa Singapur işte o. 
Metroda özel durumu olanlar için ayrılan koltukları yasakla ya da ciddi uyarılarla korumak yerine çok daha teşvik edici bir şekilde tasarlamışlar

   Havalimanından şehir merkezine yaptığımız konforlu yolculuk o an için havanın sıcaklığını hissettirmese de sonrasında özellikle öğle saatlerindeki bunaltıcı havadan kaçabilmek eğer dışarıdaysanız pek olası değil. Bunun nedeni şehrin tropik iklimde yer alıp sıcaklıkların tüm yıl boyunca hayli yüksek olması. Ancak bu durum asla alışılagelmiş "çöl sıcağı" nitelemesini hakketmiyor çünkü bırakın çölü, şehir tam tersine bir botanik bahçesi görünümünde. Bu koşullar altında bizim de ilk durağımız Singapur Botanik Bahçeleri oldu. 
İçerisinde ayrıca girilen Orkide Bahçeleri'ni de barındıran bu dev park onlarca çeşit tropik bitkiye ev sahipliği yapıyor. Singapur'da gördüğümüz bu ve diğer bir sürü park şimdi gökdelenlerle dolu olan şehrin aslında gerçek doğasının nasıl olduğunu hep aklımızda tutmamıza neden oluyor.
     Doğrusu Singapur'da sürprizlere fazlasıyla açıktık. Burasının bizim için hem Asya'ya hem Uzakdoğu kültürlerine bir giriş olmasını bekliyorduk. Sonuçta Singapur bizi şaşırttı ama beklediğimiz sürprizlerden çok beklentilerimizin tersine örneklerle. Böylelikle bize de bir ders vermiş oldu. Zaten beklediğin bir şey sürpriz olmaz :) Mesela Singapur'un çok pahalı bir şehir olduğunu duymuştuk ve okumuştuk ancak sanırız ki en uygun fiyatlı yemeklerimizi Singapur'da yedik. Bunu da çok çeşitli ve aynı zamanda gayet temiz görünen sokak yemeklerine borçluyuz. 
Deniz ürünleriyle aranız iyiyse genellikle metro istasyonlarına yakın yerlerde bir araya toplanmış sokak tezgahlarında hem ucuz hem de lezzetli yemek yemek mümkün

     Bizi şaşırtan başka bir şey de Singlish oldu. Singapur'da resmi dil Malay olmakla birlikte pratikte hemen herkes İngilizce konuşabiliyor.
Ancak İngilizce, konuşanın etnik kimliğine bağlı olarak biraz değişiyor. İşte bu diğer dillerle karışık İngilizce'ye Singlish deniliyormuş. Bu bazen anlamakta zorlanmamıza neden olsa da büyük bir sıkıntı yaratmadı. 
     Singapur'da bizi açık ara en çok şaşırtan ise Gardens by the Bay olarak adlandırılan belki fütüristik bahçeler kompleksi olarak tarif edilebilecek yerleşke oldu. Supertree'lerle de burada karşılaştık. Bu yaklaşık 15 katlı bina yüksekliğindeki yapılar bir gökyüzü köprüsüyle birbirine bağlanmış ve ihtiyaç duyulan enerjiyi yenilenebilir kaynaklarla kendisi karşılıyor. Supertree'lerin hemen yanında ise Cloudforest ve Flowerdome var. Flowerdome bakım nedeniyle kapalı olduğundan biz sadece Cloudforest'a girebildik. Doğrusu bir tek bu bile bize yetti ama neler kaçıdığımızı da tahmin edebiliyoruz. Cloudforest sizi girişte bir şelale ile karşılıyor. Sonrasında da her katta deniz seviyesinden belli bir yüksekliğe çıkarmışçasına ziyaretçilerine tropik iklimde farklı yüksekliklerdeki doğal yaşamı anlatıyor. O kadar iyi düzenlenmiş ki gerçekten bir süre sonra insan bir binada olduğunu tamamen unutuyor ve kendisini etrafındaki bitkilere ve kuş seslerine kaptırıyor. Bütün bu kompleksin önünde de tepelerine devasa bir sörf tahtası kondurulmuş, sanırız günümüzde görebileceğimiz en ilginç yapılardan biri olan Marina Bay Sands kuleleri yer alıyor. İçinde herşey olan bu binanın öteki yüzü ise limana bakıyor.

Liman bölgesi özellikle hava karardıktan sonra çok canlı ve kalabalık. Bunun sebebi elbette sıcaklığın azalması kadar akşamları yapılan su ve ışık gösterisi. Ancak bu da sıradan bir şovun oldukça ötesinde. Bizim izlediğimiz gösteride hologramlarla orkidelerin canlandırılmasından tutun da Singapurlu bir bebeğn ilk adımlarına varıncaya dek birbirinden değişik temalar izleyicilerin "waow" sesleri beraberinde işlendi.
Bir yanda hologram bebek bir yanda ışıklı Supertree'ler. İnsan başka ne ister :) 

   Singapur'da da bizim için artık bir alışkanlık olan şehir turlarına katıldık. Rehberlerimizin Singlish'lerinden ötürü "bağzı şeyler"i anlamakta zorlansak da bu şehir devletin hikayesini
yerlilerinden öğrenmiş olduk ve öğrendik ki Singapur kendini zengin edecek doğal kaynaklar olmamasına rağmen bugünkü durumunu eğitime borçlu. Mesela PISA testi olarak adlandılan 15 yaşındaki gençlerin başarısını ölçen uluslararası sınavda Singapur çok başarılı sonuçlar alıyormuş. Odamıza dönünce bu sıralamayı internetten kontrol ettik ve Asya'daki diğer duraklarımızın puanlarını da görünce daha nelerle karşılaşacağımızı düşünmeden edemedik. Yeri gelmişken Türkiye yaklaşık 45. sırada.
     Şehir turumuzun ilginç duraklarından biri de St. Gregory (Surp Krikor) Ermeni kilisesi oldu. Demiştik ya Singapur bizi beklemediğimiz sürprizlerle şaşırttı diye, işte onun bir başka örneği de bu kilise oldu. 1800'lerin başlarında bir grup Ermeni'nin Kıbrıs'tan iş yapmak üzere Singapur'a geldikleri rivayet ediliyor. Sonrasında nüfus artınca bu kilise kurulmuş. Şimdiyse anladığımız kadarıyla bir Ermeni nüfusunun varlığından söz edilemiyor. 
     Singapur da elbette her kozmopolit şehir gibi içinde tezatlıkları ve türlü hikayeleri barındırıyor. Bunlardan biri de Peranakan'lar. Bu terim bugükü Malezya,Singapur ve Endonezya'ya ilk göç eden Çinlilerin çocukları içn kullanılırmış. Aslında bugünkü Singapur kültürünün temelleri olmuşlar denilebilir. Zamanla anavataları Çin ve gittikleri ülkenin kültürlerinin karışımından kendilerine ait bir yemek kültürü, lehçeleri ve alışkanlıkları olmuş. Genellikle ticaretle uğraşıp zenginleşmişler ve zamanla kendilerinin de bir parçası olduğu bu yeni toplumun içinde erimişler. 
Singapur tarihinin önemli bir parçası olan Peranakan kültürünü öğrenmek isteyenler için Peranakan Müzesi yapılmış 

     Çin Mahallesi ve Küçük Hindistan'ı ziyaret ettikten sonra şehirdeki son durağımız, kapanmasına az bir süre kala yetiştiğimiz Haw Par Villa oldu. Çin mitolojisinin anlatıldığı bu tema park tek kelimeyle tuhaf. Parkta Konfiçyus'tan tutun da cehennemdeki işkencelerin tek tek betimlendiği heykellere varana dek birbirinden acayip onlarca heykel var. Çin mitolojisi bize dipsiz bir kuyu gibi geldi. Ama içimizde de bu garip hayal güçleriyle merak uyandırdı. Türkiye'ye dönüşte bu konuyu biraz daha araştırmak üzere notlarımız arasına ekleyerek bu biraz korkutucu parktan ayrıldık. 
Little India'da reklamlar hedef kitleye uygun. Çin Mahallesi'nde ise her türlü hediyelik eşyayı bulmak mümkün. Haw Par Villa'daki heykeller hayal gücünün sınırlarında


     Singapur sanki gelecekten gelen bir şehirdi bizim için. İnsan eliyle yapılan şehirlerin ne kadar güzel ve ne kadar çirkin olabileceğini hatırlattı bize. Şimdi sırada tatil içinde tatil için Tayland var. 
Gezintimiz sırasında bir Budist ayinine de denk geldik. Onlarca Budha heykelciği arasında bize en ilginç gelen Gülen Budha (Laughing Budha) oldu


Unutmadan; 
  • Kendinizi sokaklara atmadan önce şapka ve sular hazır olsun. Sık sık mola vermeyi unutmayın. Yoksa Singapur'un güzelliklerine kendi gördüğünüz serapları ekleyebilirsiniz :) 
  • Son derece güvenli bir şehir. Dolayısıyla hava karardıktan sonra sıcağın da azalmasıyla birlikte gezmek daha da keyifli oluyor.
  • Şehir lüks tutkunları için adeta bir cennet. Özellikle saat mağazaları dikkat çekiyor. Fiyatlar bir araba parasından başlıyor diyebiliriz. Neyse ki vitrinlere bakmak bedava :)
Afrika'da tanıştığımız ama tadına bakamadığımız şeker kamışı suyunu Singapur'da test ettik. Tadı tahmin edileceği üzere şekerli :) Harika rengiyle dragon fruit suyu ise sıcak havada hoş bir serinlik veriyor

23 Mart 2014 Pazar

Taşı Toprağı Altın Perth

     Avustralya'daki son durağımız ülkenin batı ucunda yer alan Perth şehri oldu. Avustralya çok büyük bir ülke ve şehirler arasındaki mesafeler hayli fazla. Bu büyük ülkenin iç kesimlerinde ise elverişsiz iklim koşullarından ötürü neredeyse yerleşim yok. Ancak bu bölgelerin çok önemli bir özelliği var ki o da madenler. Avustralya neredeyse her çeşit maden bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Madencilik ülke ekonomisinin lokomotifi durumunda. Özellikle Asya ülkelerindeki ekonomik büyüme Avustralya madenlerini daha da önemli kılıyor. Yaşamaya daha elverişli olan okyanus kıyılarındaki noktalarda kurulmuş önemli yerleşim yerlerindeki nüfusun hatırı sayılır bir kısmı madencilik ve ona bağlı dallarda çalışıyor. Batı Avustralya'da yer alan Perth de bu şehirlerden biri ve aynı zamanda eyaletin başkenti.
            Perth'ün bizim için seyahatimizdeki duraklardan biri olmanın ötesinde farklı bir anlamı daha vardı. Uzun zamandır görmediğimiz ailemizle Perth'te buluşmuş olduk. Bu bize aynı zamanda şehirdeki günlük yaşam hakkında da pek çok fikir verdi. Aynı zamanda kendi başımıza gitmekte zorlanacağımız bir çok yere de kolaylıkla gidebildik.
Burası Perth Burdan Çıkış Yok :)

     Avustralya'nın diğer bölgelerinde gördüğümüz refah toplumu koşullarının Perth'te de geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şehirde özellikle çocuklu ailelerin hayatını kolaylaştıracak pek çok imkan var. Aslında zaten evlerin büyük çoğunluğunun dubleks ya da tek katlı ve bahçeli olması ailelerin daha rahat koşullarda yaşamasını sağlıyor. Özetle söylemek gerekirse üç çocuk yapmak için ideal şartlar sağlanmış :) Bu arada sadece çocuklar veya ailelerle yetinilmemiş, hayvanlar da düşünülmüş. Çocuklar için olduğu gibi hayvanlar için de okullar, oyun parkları, oteller hatta plajlar var. Böylelikle hem hayvanlar hem de sahipleri daha rahat yaşıyorlar. Kısacası hayat insan, hayvan ya da bitki olsun canlıları merkeze alacak şekilde kurgulanmış. Hal böyle olunca da kente ilgi artmış ve son dönemlerde emlak fiyatlarında önemli artışlar olmuş. Hatta Perth Avustralya'nın en pahalı şehirlerinden biri haline gelmiş.
Kings Park'ta güneşi ilk defa gören inekler gibi şeniz :)


     Perth de Avustralya'da gördüğümüz diğer şehirler gibi bugünün sorunlarıyla boğuşmuyor, aksine geleceğe hazırlanıyor. Projeler bir kaç sene sonrasına göre değil çok daha uzun vadeli olarak planlanıyor. Eminiz ki 70'lerde, 80'lerde buraya gelmiş olsak o zaman da Perth'ü 2000'lere taşıyacak projeleri görüyor olacaktık. 
     Perth şehir merkezi kentin dokusuna uygun olarak düzenli ve sakin. Eğer bir büyük şehir canlılığı ya da kaosu arıyorsanız bu elbette ki beklentinizi karşılamayacaktır.
Kent Hint Okyanusu boyunca uzanıyor. Tek katlı yerleşimler ve üst üste yapılaşma olmadığından şehir nüfusuna göre geniş bir alan kaplıyor. Swan Nehri şehri ikiye hatta kollarıyla üçe bölüyor diyebiliriz. Nehir boyunca parklar, yürüyüş ve bisiklet yolları var. Bunlardan biri olan Kings Park oldukça büyük ve üstelik şehre yukarıdan bakma fırsatı da veriyor. Swan Nehri ağzında yer alan balıkçı limanı bölgesi Fremantle ise haftasonları cıvıl cıvıl. Merkezden içerilere doğru biraz uzaklaşınca ise doğal parklar ve ormanlar başlıyor.
Karşıdan karşıya geçerken önce sağa sonra sola bakıyoruz ve kangurulara öncelik veriyoruz

     Avustralya'da geçirdiğimiz günler bize dünyanın bu en yeni yerleşim yeri hakkında çokça fikir verdi. Hem popüler turistik bölgeleri ziyaret ettik hem de sıradan gündelik yaşantıyı gözlemleme şansı bulduk. Ortası kurak, kıyıları yemyeşil, toplumu dünyanın her yerinden göç edenlerle oluşmuş, hayvanları da insanları kadar değerli bu dev adadan şimdi küçücük bir şehir devlete Singapur'a doğru yola çıkıyoruz.