Translate

25 Ocak 2014 Cumartesi

Chanel Number Zero

     Zanzibar bir efsaneler adası.Herşeyden önce Tanzanya'yı oluşturan iki yönetim bölgesinden biri.Hatta Tanzanya birleşik bir cumhuriyetmiş ve Tanzanya adı sanılanın aksine tanzanit taşından değil Tanganika ve Zanzibar isimlerinin birleşiminden oluşuyormuş.Zanzibar'ı efsane yapan elbette ki bunlar değil.Onu efsane yapan eskiden köle ticaretinin merkezi olması,dapdar sokaklarıyla Stonetown,Freddie Mercury,baharat bahçeleri,denizi-kumu-güneşi ve elbetteki gün batımı.
         Zanzibar'da ilk durağımız baharat bahçeleri oldu.Bu bahçeler tarih boyunca baharat ticaretinin en önemli noktalarından biri olmuş.
Onlarca metre yükseklikteki hindistan cevizi ağaçlarına yerli çocukların bir çırpıda tırmanmasına şaşmamak elde değil

     Bizim gibi şehirde,apartmanlarda büyümüş kimseler ne yazık ki doğadaki bitkiler hakkında pek bilgi sahibi değil.Neyse ki Zanzibar'daki rehberimiz Awesu çok bilgili ve sempatikti.Kendisi aslında bir öğretmenmiş ancak Tanzanya kamu sektöründeki saçmalıklardan ötürü turist rehberi olmayı çok daha cazip bulmuş.Böylelikle Awesu'nun rehberliğinde bir yanda günlük hayatımızda sofralarımızda kullandığımız tanıdık baharatların hangi bitkilerde nasıl yetiştiğini öğrenmiş olduk öte yanda ise tropik iklimlere özgü hiç tanımadığımız ancak tatlarını yerel yemeklerde aldığımız pek çok başka baharatı da yerinde görmüş olduk. 
  

                                                  
 Yaklaşık bir karpuz büyüklüğündeki ve tadı muz-mango arasında diyebileceğimiz jackfruit

   


                                                          Kendine has tadıyla "passion fruit"

     Baharat bahçeleri  sadece baharatlarla sınırlı değil. Bu bahçelerde aynı zamanda kozmetikte kullanılan pek çok bitkiyi de görmek mümkün.Bunlar arasında bize en ilginç geleni ise Chanel'in meşhur No.5 parfümünde kullanılan çiçeği görmek oldu.Rehberimiz bize bu bitkinin özütünün kimyasallarla ve alkolle karıştırılarak meşhur parfümün ortaya çıktığını anlattı.Zanzibar'ın ise %90'ı Müslüman olduğundan yerliler bitki özütünü alkolle karıştırmadan doğrudan kullanıyorlarmış.Buna da kendi aralarında Chanel No.0 diyorlar. 
  

  

İşlenmemiş Chanel No.0 elimizde hoş kokular bıraktı.Alkolsüz olarak da az sayıda üretilip anında satışı yapılıyor



Doğal "lipstick"


     Zanzibar'da öğle yemeğini yerel bir ailenin evinde yeme şansımız da oldu.Evde neredeyse hiç eşya yoktu.Gördüğümüz kadarıyla salonda sadece halı vardı.Hatta odaların kapıları da yoktu ve bunun yerine kumaş perdeler asmışlardı.Yemekleri salonda yerde oturarak yedik.Menüde pilav,ahtapot,salata ve kızarmış muz vardı.Zanzibar bir okyanus kenti olduğu için Türkiye'de lüks restoranlarda görülen ahtapot,ıstakoz,yengeç ve benzerleri burada kurufasulye muamelesi görüyor.Muz da o kadar bol ki ekmek yerine yemeklerin yanında mutlaka servis ediliyor.


Zanzibar'da pek çok erkeğin birden fazla eşi ve bir sürü çocuğu var



      Başta da söylediğimiz gibi Zanzibar'ın özelliklerinden biri de beyaz kumları,berrak denizi ve tropik güneşi.Nungwi de bu nitelikleriyle adanın tanınmış turizm merkezi.

 

Afrika'da genelde otel odalarında yataklar tülle çevrili.İnsan kendini kral yatağında hissediyor.Tropik kahvaltı güzel de olsa uzak diyarlarda galiba en çok zeytinli peynirli zengin Türk kahvaltısını arıyoruz


Kahvaltımızı yaptıktan sonra kartpostalları andıran deniz ve kumsala daha fazla dayanamayıp kendimizi sulara bıraktık.


                                    

Sıcaktan bunalanların imdadına hindistan cevizi satıcıları yetişiyor.Tadı ve yapısı Türkiye'dekinden farklı.

Tropik portakal da biraz değişik.Kabuğu pürüzsüz,rengi sarı,tadı limonumsu

Sezon olmasına rağmen öğrendiğimiz kadarıyla iki sene önce Stonetown'da saldırıya uğrayan iki turist nedeniyle ziyaretçi sayısında belirgin bir düşüş varmış.Güzelim kumsallar bomboş.Biz bu sakin ortamdan şikayetçi olmamakla birlikte Zanzibar esnafı adına üzüldük.Böyle bir yeri yeni keşfetmiş olmamıza da hayıflandık.Türkiye'de yazın gelmesini beklemektense kışın Zanzibar'da güzel bir yaz tatili yapılabilir.Uçak biletini aldıktan sonra konaklama ve yemek fiyatları oldukça uygun.



Unutmadan;

  • Tropik güneş oldukça yakıcı.Farkında olmadan ciddi yanıklarınız olabilir.Bizim oldu ordan biliyoruz :)
  • Hava değişken. Şemsiye bulundurmakta fayda var
  • Sahilde tur veya hediyelik eşya satmaya çalışan yerliler var.Jambo diyene "Jambo,No thanks" diye karşılık verip uzaklaşmak en hayırlısı.Yoksa muhabbet "Fakir Afrika'ya senin de bir katkın olsun be kardeşim"e geliyor.Malum ķısıtlı bütçelerle de bu her zaman mümkün olmuyor.

23 Ocak 2014 Perşembe

Çadırda Hayat Başkadır

     Bizi Afrika'nın içlerine taşıyacak turumuza katılmak üzere Kigamboni-Darüsselam'dayız.Afrika'nın içlerine herhangi bir tura dahil olmadan ya da rehberler olmaksızın kendi başına seyahat etmek hem ulaşım hem güvenlik hem de koşullar açısından oldukça zorlu. 
     Tur deyince aklınıza beş yıldızlı herşey dahil konaklama gelmesin.Kamyon-otobüs arası bir araçla -truck- Afrika'nın zorlu yollarında binlerce km gitmekten bahsediyoruz.Üstelik konaklama da "hiç" yıldızlı.10 gecesi çadırda olmak üzere toplam 13 gün sürecek yolculuğumuz. 

Tur ekibi Avustralyalı,İngiliz,İrlandalı,Yeni Zellandalı ve Kanadalılardan oluşuyor.Onlar da şaşırıyorlar Common Wealth ile bir ilgimiz olmadığını öğrendiklerinde.Herkesin farklı bir hikayesi var.Avustralyalı Archie ve Jenna işlerinden ayrılıp gelmişler.Hedefleri Zimbabve'ye ulaşmak.60 yaşlarındaki Carol ve Wayne yılın 9 ayını dünyayı gezerek geçiriyorlarmış ve bu tarz bir turda ilk defa Türkiye'den birilerine rastladıklarını söylediler.Kendileri de ileride yaşlanınca yapamayacaklarını düşünerek bu tura katılmışlar.İronik olan ise bizim aynı cümleyi 29'umuzda kurmamız.

21 Ocak 2014 Salı

Egzotizm'e Giriş

     Darüsselam'a vardığımızda hava kararmıştı.Yüksek nem ve sıcağın etkisiyle "hava kurşun gibi ağır"dı.Nairobi'nin aksine bunaltıcı havadan olsa gerek buradaki yüzler pek mutlu görünmüyordu.Yine birçok teyide rağmen karşılayan kimse yok diye düşünmeye başlamışken bu kez birisi çıkıverdi.Pek sevimli olmayan mizacına ve "bu saatte burada ne işim var?" diye bakan uykulu gözlerine rağmen karşımızda George'u görmek içimizi rahatlattı.
     Karanlık olmasına rağmen yollar sokaklar insan kaynıyordu.Dikkatimizi çeken şey ana caddelerde bile hiç ışık olmaması oldu.Buna rağmen karanlık, insanların günlük hayatlarını yaşamalarına engel olmuyordu.Camı açtığımızda ilk hissettiğimiz pek de hoş olmayan deniz ve balık kokusu oldu ve peşinden akla gelebilecek her türlü ses: Bağıran sokak satıcıları,ağlayan çocuklar,şarkı söyleyen kadınlar,tuktuk ve motorsiklet sesleri,kornalar...
Bu sıkışık ve düzensiz trafikte ulaşımda tuktuklar büyük kolaylık sağlıyor

     Şoförümüzün Steve ve Jonathan'a kıyasla pek konuşkan olmaması ve biraz tuhaf görünmesiyle dışarıdaki ortam birleşince korkutucu bir atmosfer olduğunu itiraf etmeliyiz.Türkiye'den yola çıkmadan önce doğrudan Darüsselam'a gitmek yerine Nairobi'ye gittiğimiz için biraz pişmandık. Şimdi ise önce Nairobi'ye uğradığımız için mutluyuz.Darüsselam'lı bir başlangıç hem Afrika izlenimlerimiz hem de turun geneli için pek iyi olmazdı. Normalde yarım saat sürmesi gereken yolculuk 1,5 saat sürdü çünkü Darüsselam'ı Kigamboni'ye bağlayan feribot için çok uzun bir kuyruk vardı.İlginç olan insanlar için feribotta ayrı bir yer olmaması.Her türlü araç ve insan feribota aynı yerden beraber biniyor,beraber gidiyor ve beraber iniyorlar. 
     Kör karanlıkta kamp yerine ulaştık. Dalgaların sesi geliyor ama deniz görünmüyordu. Bu geceyi bungalovda geçirecektik.Bungalov bir tatil evinden çok perdesiz telli pencereleri ve ancak 2 yer yatağının sığabildiği alanıyla büyükçe bir tavuk kümesini andırıyordu.Yapış yapış bir hava,rahatsız bir ortam ve cibinliğin etrafında uçuşan yaratıklarla egzotizme sert bir giriş yaptık. 

     Sabah olduğunda korkutucu hava dağılmış hatta ortam adeta Maldivler'e dönmüştü.Gece sesini duyduğumuz okyanusun bu kez kendisini de gördük.

Bunun üzerine denize girmeye karar versek de kahvaltı sonrası döndüğümüzde denizi bıraktığımız yerde bulamadık.Tanzanya bulunduğu konum itibariyle gelgitlerin yaşandığı bir coğrafya.Cezir zamanında sulara ulaşmak için hatırı sayılır bir yürüyüş yapmak gerek.Bunun üzerine biz de etraftakilerle sohbet etmeyi daha cazip bulduk ve kamp yerinin "bodyguard"ları yani Massai'lerle konuşmaya çalıştık.Ancak onların "beginner" İngilizce'leri bizim de "beginner" Swahilimiz nedeniyle sohbet Jambo ve birkaç el kol hareketinden öteye gidemedi.Uzun boyları,zayıf yapıları,geleneksel kıyafetleri ve silah olarak kullandıkları sopalarıyla Tanzanya'nın bu bölgesinde özel alanları koruma işleri verilen Massai'lerle bir hatıra fotoğrafı çektirmeden gidemedik.
                                                         Selvi boylu al yazmalı Massailer
     
     Öğleden sonra deniz geri gelince biz de kendimizi serin olduğunu düşündüğümüz sulara atmak istedik ancak umduğumuzu bulamadık.Su serin olmak bir yana alışkın olduğumuz Akdeniz'in sıcak suları bile Kigamboni'deki Hint Okyanusu'nun yanında soğuk kalırdı. Bir türlü yaşayamadığımız deniz sefası,duş suyunun da doğrudan denizden geldiğini anlamamızla son buldu.Öyle ki duşa girmek şampuanla denize girmekten farksızdı.