Translate

21 Ocak 2014 Salı

Egzotizm'e Giriş

     Darüsselam'a vardığımızda hava kararmıştı.Yüksek nem ve sıcağın etkisiyle "hava kurşun gibi ağır"dı.Nairobi'nin aksine bunaltıcı havadan olsa gerek buradaki yüzler pek mutlu görünmüyordu.Yine birçok teyide rağmen karşılayan kimse yok diye düşünmeye başlamışken bu kez birisi çıkıverdi.Pek sevimli olmayan mizacına ve "bu saatte burada ne işim var?" diye bakan uykulu gözlerine rağmen karşımızda George'u görmek içimizi rahatlattı.
     Karanlık olmasına rağmen yollar sokaklar insan kaynıyordu.Dikkatimizi çeken şey ana caddelerde bile hiç ışık olmaması oldu.Buna rağmen karanlık, insanların günlük hayatlarını yaşamalarına engel olmuyordu.Camı açtığımızda ilk hissettiğimiz pek de hoş olmayan deniz ve balık kokusu oldu ve peşinden akla gelebilecek her türlü ses: Bağıran sokak satıcıları,ağlayan çocuklar,şarkı söyleyen kadınlar,tuktuk ve motorsiklet sesleri,kornalar...
Bu sıkışık ve düzensiz trafikte ulaşımda tuktuklar büyük kolaylık sağlıyor

     Şoförümüzün Steve ve Jonathan'a kıyasla pek konuşkan olmaması ve biraz tuhaf görünmesiyle dışarıdaki ortam birleşince korkutucu bir atmosfer olduğunu itiraf etmeliyiz.Türkiye'den yola çıkmadan önce doğrudan Darüsselam'a gitmek yerine Nairobi'ye gittiğimiz için biraz pişmandık. Şimdi ise önce Nairobi'ye uğradığımız için mutluyuz.Darüsselam'lı bir başlangıç hem Afrika izlenimlerimiz hem de turun geneli için pek iyi olmazdı. Normalde yarım saat sürmesi gereken yolculuk 1,5 saat sürdü çünkü Darüsselam'ı Kigamboni'ye bağlayan feribot için çok uzun bir kuyruk vardı.İlginç olan insanlar için feribotta ayrı bir yer olmaması.Her türlü araç ve insan feribota aynı yerden beraber biniyor,beraber gidiyor ve beraber iniyorlar. 
     Kör karanlıkta kamp yerine ulaştık. Dalgaların sesi geliyor ama deniz görünmüyordu. Bu geceyi bungalovda geçirecektik.Bungalov bir tatil evinden çok perdesiz telli pencereleri ve ancak 2 yer yatağının sığabildiği alanıyla büyükçe bir tavuk kümesini andırıyordu.Yapış yapış bir hava,rahatsız bir ortam ve cibinliğin etrafında uçuşan yaratıklarla egzotizme sert bir giriş yaptık. 

     Sabah olduğunda korkutucu hava dağılmış hatta ortam adeta Maldivler'e dönmüştü.Gece sesini duyduğumuz okyanusun bu kez kendisini de gördük.

Bunun üzerine denize girmeye karar versek de kahvaltı sonrası döndüğümüzde denizi bıraktığımız yerde bulamadık.Tanzanya bulunduğu konum itibariyle gelgitlerin yaşandığı bir coğrafya.Cezir zamanında sulara ulaşmak için hatırı sayılır bir yürüyüş yapmak gerek.Bunun üzerine biz de etraftakilerle sohbet etmeyi daha cazip bulduk ve kamp yerinin "bodyguard"ları yani Massai'lerle konuşmaya çalıştık.Ancak onların "beginner" İngilizce'leri bizim de "beginner" Swahilimiz nedeniyle sohbet Jambo ve birkaç el kol hareketinden öteye gidemedi.Uzun boyları,zayıf yapıları,geleneksel kıyafetleri ve silah olarak kullandıkları sopalarıyla Tanzanya'nın bu bölgesinde özel alanları koruma işleri verilen Massai'lerle bir hatıra fotoğrafı çektirmeden gidemedik.
                                                         Selvi boylu al yazmalı Massailer
     
     Öğleden sonra deniz geri gelince biz de kendimizi serin olduğunu düşündüğümüz sulara atmak istedik ancak umduğumuzu bulamadık.Su serin olmak bir yana alışkın olduğumuz Akdeniz'in sıcak suları bile Kigamboni'deki Hint Okyanusu'nun yanında soğuk kalırdı. Bir türlü yaşayamadığımız deniz sefası,duş suyunun da doğrudan denizden geldiğini anlamamızla son buldu.Öyle ki duşa girmek şampuanla denize girmekten farksızdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder