Darüselam'dan Malavi'ye gitmek neredeyse iki tam gün sürüyor.Bu kadar yolu durmadan gidemeyeceğimiz için rotamız üzerinde bulunan, Tanzanya'daki son durağımız İringa'da bir çiftlikte konakladık.Burası bir İngiliz firmasına aitmiş.Kamp alanı tüm çiftliğin içinde küçücük bir bölge ve etrafı elektrikli tellerle çevrili.Bu teller hayvanlardan çok insanlardan korunmak için örülmüş.
Yolculuğumuz ne kadar uzun olsa da gözümüzde büyümüyor.Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz.Zihnimizdeki bölük pörçük Afrika imgeleri ile camın ardındaki Afrika tablosu birbirinden çok farklı.
Belgesellerden aklımızda yer etmiş tozlu topraklardaki yalnız çalılar, kurak bir doğa, kızgın güneşin altındaki her an tedirgin ceylanlar ve onların peşindeki etçiller yerini alabildiğine açık mavi-beyaz bir gökyüzüne ve yemyeşil bi doğaya bıraktı.Hatta öylesine ki bu manzarayı sadece yeşil ve mavi olarak tarif etmek haksızlık olur.Renklerin her tonu içinde koca cüsseli ağaçlar, bunların yanında şekilleri bize tuhaf gelen başkaları, akarsular, etrafa serpiştirilmiş gibi duran derme çatma kulübeler...
Üstelik yolculuğumuzda yalnız da değiliz.Yol boyunca bize eşlik eden köylü çocuklar, zürafalar, maymunlar, ceylanlar, kuşlar ve zebralar var. Bu uçsuz bucaksız tabloyu fotoğraf karelerinin içine sığdırmak olanaksız.
Şehir hayatının yaratığı sıkıntıya adeta bir panzehir. Bu yücelik karşısında neşeleniyor, çocuklar gibi gördüklerimize şaşırıyoruz. Etrafımızdaki yapay fanusu kırıp yeryüzünün bir parçası olduğumuzu hissediyoruz. Bir şekilde ait olduğumuzu bildiğimiz bir yerdeyiz.İçimizi bir sonsuzluk hissi kaplıyor.
Belgesellerden aklımızda yer etmiş tozlu topraklardaki yalnız çalılar, kurak bir doğa, kızgın güneşin altındaki her an tedirgin ceylanlar ve onların peşindeki etçiller yerini alabildiğine açık mavi-beyaz bir gökyüzüne ve yemyeşil bi doğaya bıraktı.Hatta öylesine ki bu manzarayı sadece yeşil ve mavi olarak tarif etmek haksızlık olur.Renklerin her tonu içinde koca cüsseli ağaçlar, bunların yanında şekilleri bize tuhaf gelen başkaları, akarsular, etrafa serpiştirilmiş gibi duran derme çatma kulübeler...
Üstelik yolculuğumuzda yalnız da değiliz.Yol boyunca bize eşlik eden köylü çocuklar, zürafalar, maymunlar, ceylanlar, kuşlar ve zebralar var. Bu uçsuz bucaksız tabloyu fotoğraf karelerinin içine sığdırmak olanaksız.
Şehir hayatının yaratığı sıkıntıya adeta bir panzehir. Bu yücelik karşısında neşeleniyor, çocuklar gibi gördüklerimize şaşırıyoruz. Etrafımızdaki yapay fanusu kırıp yeryüzünün bir parçası olduğumuzu hissediyoruz. Bir şekilde ait olduğumuzu bildiğimiz bir yerdeyiz.İçimizi bir sonsuzluk hissi kaplıyor.
İşte böyle duygularla Malavi sınırına ulaştık.Malavi devasa bir göl olan Malavi gölünün kıyısında kurulmuş, onlarca etnik kökenden oluşan yaklaşık 16 milyon nüfusa sahip bir ülke.İstatistikler dünyanın en fakir ülkelerinden biri olduğunu söylüyor.
Seyahatimize başlamadan önce yaptığımız araştırmada Malavi'yle ilgili bir vize bilgisine ulaşamamıştık.Rehberimiz de Malavi'nin hemen hemen hiçbir ülkeden vize istemediğini söylemişti.Ancak sınıra vardığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu.Sınır polisi pasaportlarımıza kısa bir süre baktıktan sonra içeriye gelmemizi işaret etti.Bir terslik olduğu belliydi.Metal kare dolapların ve iki masanın olduğu bir odaya alındık.Polis duvarda asılı olan "vize gereken ülkeler" listesini göstererek vizemizin olmadığını söyledi.Biz de bilgimiz olmadığını, yola devam etmek istediğimizi, buradan alıp almayacağımızı sorduk ancak uzlaşamadık.Bunun üzerine rehberimiz Nicky de duruma müdahil oldu.Sonradan anladık ki sorun sadece bürokratik değilmiş.Nicky'nin yardımı ve paranın sıcak yüzü sayesinde yaklaşık iki saat süren işlemlerle sonunda Malavi vizesini alabildik.Canımız biraz sıkılmış olsa da işimizi halledebilmiş olmanın tesellisiyle sınırın diğer tarafında bekleyen aracımıza bindik.Yaklaşık 10 dakika gittikten sonra ise "truck" bu kez biri üniformalı 3 kişi tarafından durduruldu.Adamlar içeriye girip etrafı süzdükten sonra gözlerine bizi kestirip yanımıza geldiler ve sorular başladı:
"Nereden geliyorsunuz?"
"Nereden geliyorsunuz?"
"Resmi diliniz İngilizce mi?"
"Ay yıldız ne anlama geliyor?"
...
Buraya kadar anlamsız bir polis soruşturması olarak geçen süreç adamların fotoğraf makinemize el koymak istediklerini söylemeleriyle değişti.Bunun üzerine rehberimiz Nicky çektiğimiz fotoğrafları görevlilere göstermemizi önerdi.Bu esnada adamların elimizi kolumuzu tutmaya çalışmaları, bizim de buna karşılık vermemizle ortam gerginleşti.Bu kez rehberimiz "görevliler"in resmi kimliklerini sordu.Anlaşılan o ki bu eğlencelerini daha fazla devam ettiremeyeceklerini düşündüklerinden bu tuhaf tipler çektiğimiz yaklaşık son 100 fotoğrafa bakıp araçtan indiler.Biz de yolumuza devam ettik.
Malavi ile ilgili ilk izlenimimiz tahmin edileceği gibi pek de olumlu olmadı.Bu olayla beraber grup içindeki adımız "troublemakers"a çıkarken bizde de tıp literatürüne geçebilecek yeni bir çeşit psikolojik rahatsızlığın filizlenmesine neden oldu: "Borderfobia" Yani sınır geçişleri esnasında terleme, kalp çarpıntısı, bacakta titreme ve bulantı :)
Malavi ile ilgili ilk izlenimimiz tahmin edileceği gibi pek de olumlu olmadı.Bu olayla beraber grup içindeki adımız "troublemakers"a çıkarken bizde de tıp literatürüne geçebilecek yeni bir çeşit psikolojik rahatsızlığın filizlenmesine neden oldu: "Borderfobia" Yani sınır geçişleri esnasında terleme, kalp çarpıntısı, bacakta titreme ve bulantı :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder