Otelin dışına çıkmadığınız sürece hangi ülkede olduğunuzun pek de anlamı yok aslında.İnsan ancak halkın arasına karışınca farklı bir yerde farklı bir kültürle olduğunun farkına varabiliyor.
Zanzibar'da "futbol asla sadece futbol değil". Modern oyuncaklardan yoksun gençler için günün en önemli etkinliği.Mahallenin delikanlılıları Massailer okul bahçesinin ortasından geçiyor.Okul dört duvar, pencereleri ve kapısı olmayan sınıflardan oluşuyor
Afrika'daki insanların giyim tarzını görünce ne kadar renksiz ve tektip giyindiğimizi bir kez daha fark ettik.Bu renk cümbüşünün içinde biz de rengarenk giyinmekten kendimizi alamadık ve uyumsuz da olsa yerel bir kaç kıyafet aldık.
Bu renklerin arkasında aslında Zanzibar'ın bir de karanlık yüzü var.Adanın tarihi merkezi olan Stonetown, yüzyıllarca köle ticaretinin de merkezi olmuş.Siyah Adamın Adası'nın (Zanzibar yerel dilde bu anlama geliyormuş) kaderi Portekizlilerin bölgeye gelmesiyle değişmiş.Sonrasında ise Ummanlı Araplar Portekizlilerin iyi para kazandığını anladıkları köle ticareti işini çok geliştirmişler.Daha sonra ise İngilizler bölgeye hakim olmuş ve bu dönemde Zanzibar'a çok sayıda Hint kökenli kişi de getirilmiş.
Son olarak David Livingstone'un gayretleriyle köle ticaretine son verilmiş.Köleler pek çok çeşitli yoldan temin ediliyormuş. Kandırılarak,kaçırılarak veya kabile reislerine para verilerek...Sonrasında ise alıcı bulmakta sorun yok: Karayip Korsanları, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar ve Yakındoğu'daki diğer tüm devletler.Sadece renklerinden ötürü insanların birlerine zincirlenerek bağlandığını,10 kişilik hücrelerde 100 kişi tutulduklarını,kadınların satılıp kullanılarak öldürüldüklerini ve bunun "uygar" ülkelerce yapıldığını öğrenmek insanın canını acıtıyor.
Bugün ise tüm bu farklı kültürlerin izlerini Stonetown'un her köşesinde görmek mümkün.Stonetown'da daracık sokakları,küçük dükkanları,etrafta "Jambo" diyerek koşuşturan çocukları,tezgahlardaki egzotik meyveler,kızarmış balıklar,ahtapotlar,rengarenk giyimli insanlar ve ihtişamlı kapılarıyla her kareyi hafızanıza kazımaya çalışıyorsunuz.Bu yüzden yol boyunca fotoğraf makinemizi elimizden düşürmedik.
Son olarak David Livingstone'un gayretleriyle köle ticaretine son verilmiş.Köleler pek çok çeşitli yoldan temin ediliyormuş. Kandırılarak,kaçırılarak veya kabile reislerine para verilerek...Sonrasında ise alıcı bulmakta sorun yok: Karayip Korsanları, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar ve Yakındoğu'daki diğer tüm devletler.Sadece renklerinden ötürü insanların birlerine zincirlenerek bağlandığını,10 kişilik hücrelerde 100 kişi tutulduklarını,kadınların satılıp kullanılarak öldürüldüklerini ve bunun "uygar" ülkelerce yapıldığını öğrenmek insanın canını acıtıyor.
Bugün ise tüm bu farklı kültürlerin izlerini Stonetown'un her köşesinde görmek mümkün.Stonetown'da daracık sokakları,küçük dükkanları,etrafta "Jambo" diyerek koşuşturan çocukları,tezgahlardaki egzotik meyveler,kızarmış balıklar,ahtapotlar,rengarenk giyimli insanlar ve ihtişamlı kapılarıyla her kareyi hafızanıza kazımaya çalışıyorsunuz.Bu yüzden yol boyunca fotoğraf makinemizi elimizden düşürmedik.
Kapılar tüm yıpranmışlıklarına rağmen hala ihtişamlı.Oval biçimli olanlar Arap,kare biçimli olanlar ise Hint kapıları.Hint kapılarındaki mahmuzlar fillerden korunmak için yapılırmış.Arap kapıları da bundan geri kalmamış.Kapılar ev sahibinin zenginliğinin bir göstergesi.
Africa House vakti zamanında sadece İngiliz centilmenlerine açık olan bir klüpmüş.Bugün ise şehrin en önemli otellerinden.Zanzibar'da doğduğu ismiyle Farrokh Bulsara yani Freddie Mercury çocukluğunun bir bölümünü Stonetown'da geçirmiş.
Stonetown'da her yer yürüme mesafesinde.Taksiciler de var ama nasıl para kazandıklarını anlamadık.Yollardaki kaotik ortam bizi biraz ürkütse de bu sokakları keşfetmemize engel olmadı.Stonetown'un ana çarşısı Balık Pazarı. Pazar sineklerin etlerin ve balıkların üzerinde uçuştuğu,satıcıların çıplak ayak tezgahlarda oturduğu,kokuşmuş etlerle taze etlerin içiçe satıldığı kısacası hijyenden uzak olduğu için temizlik açısından berbat ama çeşitlilik anlamında çok kendine has bir yerdi.Etlerin bu kadar sağlıksız koşullarda satıldığı bu ortamda yemeklerin neden bu kadar baharatlı olduğunu da anlamak zor değil.
Lukman yerli halkın tercih ettiği ve fiyatlari çok uygun bir restoran. Sokaklarda şeker kamışı suyu da satılıyor.Ancak bardaklar o kadar kirliydi ki biz bile cesaret edemedik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder