Öğrendiğimiz onca talihsiz olaya rağmen Şili bizim icin acıların ülkesi olmaktan daha çok yüzümüzde tebessüm uyandıran ve ilginç hikayeleri barındıran komik bir ülke oldu. Örneğin 1910 yılında ülkenin bağımsızlığının 100. yıl kutlamalarına az bir süre kala başkanın ölmesi, sonra onun yerine geçen başkanın da kısa bir süre sonra ölmesi, bunun üzerine ülkenin lanetlendiğine inanılması ve kimsenin bir süre boyunca başkanlık için aday olmaması.
Şehrin güzelliklerinin yanı sıra iki tane çok çirkin sembolü var. Biri antenli cep telefonu şeklindeki Telefonica binası, diğeri de bir türlü nasıl düzenleneceğine karar verilemeyip sürekli seçim malzemesi yapılan kirli, bulanık Mapocho nehri
Hatta bu inanç bazı yetkililer tarafından o kadar kabul görmüş ki, laneti ortadan kaldırmak için çok "dahice" bir fikir ortaya atılmış. Santiago'nun içinden geçen nehrin kuzey yakasına ülkenin kötü görülen, uğursuz şeylerinin (meyhane, genelev vs) taşınmasına karar verilmiş. Bu teklifi verenin mi yoksa bu teklifi kabul edenlerin mi daha deli olduğu ise saatlerce tartışılabilir:) Ama sonuç olarak bu karar uygulanmış. Şu an ise bu "lanetli" şeylerin taşındığı kuzey yaka sanatçılar, yazarlar, şairler kısacası entellektüellerin semti olmuş durumda. Hatta ünlü şair Pablo Neruda dikkat çekmeyeceği düşüncesiyle zamanında metresi için bu yakada bir ev tutmuş.
Bir deniz aşığı olan ama yüzme bilmeyen Pablo Neruda, evlerini büyük bir gemi gibi tasarlamış. La Chascona'da pencereler küçük, renkler denizi çağrıştırıyor, odalar kamara gibi
Pazarlama kitaplarında hiç rastlamadık ama Santiago'nun girişimcilik hikayeleri ödüllü "case-study"lerle yarışacak cinsten :) Mesela kahve içme kültürü olmayan Şili halkına, kahve satmak isteyen cin fikirli bir girişimci, bu alışkanlığı kazandırmak için ilginç bir yol bulmuş ve ortaya "Coffee with Legs" çıkmış.
Mini mini etekli uzun bacaklı kızların kahve servisi yaptığı, sandalyesiz, müşterilerin kokteyl havasında garson kızlarla muhabbet ederek kahvelerini yudumladığı, genelde iş merkezlerinin olduğu bölgelerde bulunan ve 18 yaş sınırı olan bu mekanlar oldukça popüler. Kahve gibi masum bir içeceğin böyle bir pazarlama stratejisine alet edilmesi ve bunun rağbet görmesi ise şaşırtıcı :) Hatta yoğun talebi görüp bu pastadan pay almak isteyen başka girişimciler konsepti bir tık daha ileri götürüp "Coffee with Legs-Happy Minute" açmışlar. Biz de merakımıza yenik düşüp bunlardan birine girdik. Ancak ortamı görünce girmemizle çıkmamız bir oldu. Fazla merak iyi değil diye boşuna demiyorlar :) Diğer girişimcilere gelince;
Nuts 4 Nuts: Tatlı soslarla karamelize edilmiş badem ve fıstık küçük paketlerde satılıyor. Girişimci bu işe önce Şili'de başlamış sonra iş tutmamış ve batmış. Sonra herşeyini satıp Amerika'ya gitmiş. Aynı iş orada çok başarılı olunca bu sefer de Şilililer kendisini özel olarak davet etmişler. Ne denir; komşunun tavuğu komşuya kaz görünür :)
İşleri iyi gitmediği için dükkanı kapatmayı düşünen bu girişimci de Başkan Clinton'un Santiago ziyaretinde opera izledikten sonra dükkanına girip bir şeyler atıştırmasından istifade etmiş. Dükkanın her yeri Clinton'un resimleriyle dolu hatta dükkanın ismi de Clinton'un Yeri olmuş. Sanırsınız ki Clinton bu mekana uğramadan güne başlamıyor :) Sonuç; turistlerin bile rağbet gösterdiği aslında sıradan bir kafe
Şili'de eğlence Arjantin'e kıyasla daha erken başlasa da, müzik sesleri sabaha dek sürüyor. Bellavista, yol boyunca caddenin her iki tarafında barların, eğlence mekanlarının sıralandığı Asmalı Mescit'in trafiğe açık haline benzettiğimiz bir yer. Latin müziğini duyup rastgele bir bara girdik. Barda canlı müziğin yanısıra karaoke de yapılıyordu.
Tüm müşterilerin karaoke yapanlara bağıra çağıra eşlik ettiği, güzel söylesin veya söylemesin, tanıdık olsun ya da olmasın sahneye çıkanın bu kadar desteklendiği, böyle coşkulu bir karaoke bar görmemiştik doğrusu. Tüm Şililer bu kadar coşkulu mu bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey varsa erkek kadın farketmeksizin dansa yetenekli oldukları. Bizde sıradan bir Türk kadını nasıl oryantal, kıvırtma yeteneğine sahipse, burada da ortalama bir Şilili dansıyla bir turisti kolayca etkileyebilir.
Saatlerce performanslarından hiçbir şey kaybetmeden dans eden Şililerin enerjilerini neye borçlu olduklarını tahmin etmek ise zor değil. Ana motivasyonları "Protein, daha fazla protein" olan Şilililerin sofrasından et ve yumurta eksik olmuyor.
Bununla birlikte yemeklerinde gözle görülür bir Alman etkisi var. "Almanya nere Şili nere" diye düşünüp, bu etkileşimi ilk başlarda kabullenmek istemesek de, sonunda bu ilişkinin 1850'lere dayandığını ve Alman göçmenlerin katkısıyla gerçekleştiğini öğrendik. Hatta şu an çeşit çeşit birasıyla epey ün yapan Şilililer'e bira yapmasını da Almanlar öğretmiş.
Böylece Santiago'dan ayrılırken, turumuzun Güney Amerika ayağını da tamamlamış oluyoruz. Plajları, dağları, şehirleriyle Güney Amerika'da dopdolu bir ay geçirdik. Güney Amerika'nın bilinenleri kadar bilinmeyenlerini de öğrenmeye çalıştık. Şimdi Tango tınıları aklımızda, parilladaların tadı damağımızda ver elini Avustralya!
Unutmadan;
- Deprem etkisi Şili mutfağına da yansımış. Deprem anlamına gelen "Terremoto" içkisi epey gözde. Biz bugün içeriz, yarın içeriz derken içemeden gittik :) Bir de akıllara zarar, bol kalorili, patatesin, yumurtanın, etin üst üste olduğu, yiyeni kalpten götürecek bir yemekleri var : Chorrillana. Görüntüsüyle insanı doyuran bu yemeği deneme gereği duymadık :) Denediklerimize gelince;
İçi türlü türlü malzemelerle dolu olabilen Empanada, aşurelik buğday içeren, şekerli, sıcak havaların vazgeçilmezi Mote con Huesillo, kuru fasülyenin yerini asla tutmayacak Porotos Granados
- Fotoğraf stüdyosu El Baul de la Abuela'da 19. yy'ın son dönemlerini yansıtan, çeşit çeşit kostümler giyinip zamanda yolculuğa çıkmak mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder