Tangolu şaraplı ortamlardan ayrılma vakti geldi çattı. Güney Amerika'da turumuz kapsamında göreceğimiz son ülke Şili, istikamet ise Santiago. Otobüsler konforlu da olsa bu kez karayolunu tercih etmemizin nedeni bambaşka. Arjantin-Şili sınırındaki sıra sıra uzanan, ağaçsız, uzaktan devasa kayaları andıran And Dağları'nı görmenin en zahmetsiz yolu otobüs yolculuğu.
Yol boyunca otobüsümüz And Dağları'nın tüm kıvrımlarında gezindi. Kendimizi dağın kimi zaman tepesinde, kimi zaman içinde, kimi zaman eteklerinde bulduk ve bir dağı her açıdan uzun uzun görmenin keyfini çıkardık. Şili sınır kapısına yaklaşmamızla birlikte, "Pasaport nerede, giriş kartı nerede, Şili'den ayın kaçında ayrılıyorduk" gibi diyaloglarla artık klasikleşen sınır telaşemiz ise bizi, dağ manzarasının hipnotize eden, adêta uyuşturan etkisinden bir anda çıkarıverdi. Pasaport kontrolü için otobüsten indiğimizde yüzümüze vuran serin dağ esintisi ve havlayan köpekler "sayesinde" de hemen kendimize geldik. Çantalarımızı önümüzdeki masalara koyarak sıra sıra dizildiğimiz, eğitilmiş kocaman köpeklerin çantalarımız ve bagajdaki valizlerimizin üzerinde gezindiği sıkı kontrol sonrası sorun yaşamadan potansiyel bir sınır vakasını da bu şekilde atlatmış olduk :)
Yol boyunca otobüsümüz And Dağları'nın tüm kıvrımlarında gezindi. Kendimizi dağın kimi zaman tepesinde, kimi zaman içinde, kimi zaman eteklerinde bulduk ve bir dağı her açıdan uzun uzun görmenin keyfini çıkardık. Şili sınır kapısına yaklaşmamızla birlikte, "Pasaport nerede, giriş kartı nerede, Şili'den ayın kaçında ayrılıyorduk" gibi diyaloglarla artık klasikleşen sınır telaşemiz ise bizi, dağ manzarasının hipnotize eden, adêta uyuşturan etkisinden bir anda çıkarıverdi. Pasaport kontrolü için otobüsten indiğimizde yüzümüze vuran serin dağ esintisi ve havlayan köpekler "sayesinde" de hemen kendimize geldik. Çantalarımızı önümüzdeki masalara koyarak sıra sıra dizildiğimiz, eğitilmiş kocaman köpeklerin çantalarımız ve bagajdaki valizlerimizin üzerinde gezindiği sıkı kontrol sonrası sorun yaşamadan potansiyel bir sınır vakasını da bu şekilde atlatmış olduk :)
Güney Amerika kıtasının güney batı sahilini mesken tutmuş, uzun ince Şili tam bir deprem bölgesiymiş. Hatta tarihte ölçülebilen en şiddetli sarsıntı 9.5 richter ölçeği ile 1960'ta Şili'de meydana gelmiş. O yüzden evlerin çoğunluğu az katlı.
Bununla birlikte oldukça uzun bir kıyı şeridi olan Şili için asıl büyük tehlike tsunamiler. 8.8 şiddetindeki 2010 depremi sonrasında yükseklere çıkmaya gerek olmadığını duyuran yetkililerin ihmalkarlığı yüzünden Tsunami, yüzlerce insanın hayatını almış.
Santiago sokaklarının duvarlarını envai çeşit grafiti süslüyor. Her biri birbirinden güzel
Bununla birlikte oldukça uzun bir kıyı şeridi olan Şili için asıl büyük tehlike tsunamiler. 8.8 şiddetindeki 2010 depremi sonrasında yükseklere çıkmaya gerek olmadığını duyuran yetkililerin ihmalkarlığı yüzünden Tsunami, yüzlerce insanın hayatını almış.
Konumu nedeniyle doğal felaketlerin eksik olmadığı Şili'de yaşananlar sadece doğanın gücü ile sınırlı değil. İspanyolların kolonileştirmekte en çok zorlandıkları Şili'nin yerli halkı Mapuçeler önce İspanyollara sonrasında da Şili devletine olmak üzere kendilerini anayurtlarından atmak isteyenlere yüzyıllardır direniyorlar.
Çok iyi stratejist olan Mapuçeler diğer yerli kavimlerden farklı olarak İspanyolların gaddarlıkları ve teknolojisiyle baş edemeyeceklerini anlayınca başlangıçta İspanyolların kendilerini "ehlileştirmelerine" izin verir gibi yapıp İspanyolların tekniklerini öğrenmişler. Sonrasında da bunları kendi yerli taktikleriyle birleştirip İspanyolların korkulu rüyası olmuşlar. Sayıca az olduklarından ötürü düşmanlarını psikolojik olarak zayıflatmaya da çalışmışlar. Bu amaçla esir aldıkları İspanyolların başına ne kadar korkunç şeyler geldiğinin kulaktan kulağa duyulmasını istemişler. Ayrıca İspanyol kadınları kaçırıp erkekleri yalnız bırakıp sinirlerini bozmuşlar. Mapuçelerin mücadelesi günümüze kadar sürmüş.
Mapuçeler zamanın en güçlü ordusu olan İspanyol ordusunu yenmiş ve kendilerine burunları ve kollarını kesmek gibi her türlü zalimliği yapan ünlü komutan Pedro de Valdivia'yı yakalayıp kalbini sökmüşler. Bu mücadele The Araucaniad isimli destansı şiirde anlatılmış
Çok iyi stratejist olan Mapuçeler diğer yerli kavimlerden farklı olarak İspanyolların gaddarlıkları ve teknolojisiyle baş edemeyeceklerini anlayınca başlangıçta İspanyolların kendilerini "ehlileştirmelerine" izin verir gibi yapıp İspanyolların tekniklerini öğrenmişler. Sonrasında da bunları kendi yerli taktikleriyle birleştirip İspanyolların korkulu rüyası olmuşlar. Sayıca az olduklarından ötürü düşmanlarını psikolojik olarak zayıflatmaya da çalışmışlar. Bu amaçla esir aldıkları İspanyolların başına ne kadar korkunç şeyler geldiğinin kulaktan kulağa duyulmasını istemişler. Ayrıca İspanyol kadınları kaçırıp erkekleri yalnız bırakıp sinirlerini bozmuşlar. Mapuçelerin mücadelesi günümüze kadar sürmüş.
Şili'nin 1970'li ve sonrası yıllarda yaşadıkları ise hem niteliksel hem kronolojik açıdan birçok Güney Amerika ülkesi ile benzer: Solun yükselişi, bunu tehdit olarak gören ABD'nin sağı desteklemesi, ülkede karışıklık, askeri darbe, sanatsal-kültürel yıkım, baskı. Sonuç: İntihar eden bir başkan, 10 yıl boyunca akşam 21:00'den sonra sokağa çıkma yasağı uygulanan bir toplum, bilinçli olarak kitaplardan ve bilgiden uzaklaştırılmış bir nesil, adaletsizlikler, bozuk bir eğitim sistemi ve tüm bu şartlar altında "gelişmekte olan" bir ülke..
Umut veren ise; bugün artık geçmişini inkar etmeyen, hatta yaşananları unutturmamak adına yazılı, görsel her türlü arşivi barındıran ve yaşananları tüm objektifiğiyle aktarmayı amaç edinmiş bir müze kuracak kadar kendiyle barışabilmiş bir devletin varlığı.
1973 yılında General Pinochet darbe yaparak Başkanlık Sarayı'nı bombalamış. Bu sırada sarayda bulunan Başkan Salvador Allende, teslim olmaktansa ölümü tercih etmiş. Radyolardan ölmeden birkaç dakika önce halka seslenmiş ve Fidel Castro'nun kendisine hediye ettiği silahla hayatına son vermiş. Bu arada şunu da belirtmek gerekiyor: Bu trajediye ve baskıyla geçen yıllara rağmen ABD'nin desteğiyle yaşanan ekonomik büyümeden ötürü, Pinochet'nin nefret edeni olduğu kadar seveni de olmuş. Pinochet hiç yargılanmamış.
Umut veren ise; bugün artık geçmişini inkar etmeyen, hatta yaşananları unutturmamak adına yazılı, görsel her türlü arşivi barındıran ve yaşananları tüm objektifiğiyle aktarmayı amaç edinmiş bir müze kuracak kadar kendiyle barışabilmiş bir devletin varlığı.
Yaşadıklarıyla ülkemize benzettiğimiz Güney Amerika ülkeleri, geçmişe yaklaşımlarıyla bizden farklılaşıyor.
Unutmadan;
Unutmadan;
- Şili'nin yakın tarihini kapsamlı bir şekilde anlatan Galeria de la Memoria, benzerlikleriyle birçok ulusun tarihine ışık tuttuğu için bizce evrensel bir nitelik kazanmış. O dönemi anlatan 2012 yapımı "No" filmini de Türkiye'ye döndüğümüzde mutlaka izleyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder